MAKALE & YORUM DETAYI
  • Tarih:  21.11.2007
  • Konu:  Veraseten İntikal Eden Borsada Kayıtlı Olmayan Hisse Senetlerinin Veraset ve İntikal Vergisine Esas Değeri
  • Yazar:  Muzaffer DEMİR -   Yeminli Mali Müşavir -   Sorumlu Ortak Baş Denetçi

Ülkemizde veraset veya intikal yoluyla sağlanan servetin vergilendirme ilkeleri 7338 Sayılı Veraset ve İntikal Vergisi Kanunda düzenlenmiştir. Kanunun ilk maddesine göre “Türkiye Cumhuriyeti tabiiyetinde bulunan şahıslara ait mallar ile Türkiye'de bulunan malların veraset tarikiyle veya herhangi bir suretle olursa olsun ivazsız bir tarzda bir şahıstan diğer şahsa intikali ve Türk tabiiyetinde bulunan şahısların ecnebi memleketlerde aynı yollardan iktisabedecekleri mallar” veraset ve intikal vergisinin konusunu teşkil etmektedir. Kanunun 2. Maddesine göre "Mal" tabiri; mülkiyete mevzu olabilen menkul ve gayrimenkul şeylerle, mameleke girebilen sair bütün hakları ve alacakları ifade etmektedir.  

Kıymetli evrak niteliğinde olan ve sermaye şirketlerinde sermayedeki payı temsil eden hisse senedi, bu özelliği ile veraset ve intikal vergisinin konusuna girmektedir.İçinde bulunduğumuz sanayileşme süreci, aile işletmelerinin sermaye şirketlerine dönüşmesi dolayısıyla sermaye şirketlerinin sayısı hızla artmakta, hisse senetleri aracılığıyla sermaye tabanı genişlemektedir. Bu süreç ise veraset yoluyla intikal eden hisse senetleri sebebiyle geniş bir kesimin veraset ve intikal vergisi mükellefi olabileceğini göstermektedir.
Kanunun ilk iki maddesinde yapılan tanımlamalardan da anlaşılacağı üzere; veraset ve intikal vergisi ülkemizde yaşayan tüm insanların mükellefi olabileceği bir vergi türü olduğu gibi, veraset veya intikal yoluyla geçen menkul ve gayrimenkullerle, hak ve alacaklar gibi çok geniş bir yelpazeyi kavrayan bir vergi türüdür. Veraset ve intikal vergisinin bu özellikleri sebebiyle; verginin eşitlik ve adalet ilkelerine uygun objektif kurallara göre tarh edilmesi, cebren vergi alma yetkisine sahip olan devletin bu konudaki otoritesine olan güvenin sarsılmaması için önem arz etmektedir.
Bu makalemizde, veraseten intikal eden borsada kayıtlı olmayan hisse senetlerinin veraset ve intikal vergisi tarhiyatına esas matrahının tespitinde uygulanacak değerleme ölçüsüne ve bu konuda Maliye İdaresinin uygulamalarının aksaklıklarına değinilecektir.
1- Veraseten intikal eden borsada kayıtlı olmayan hisse senetlerinin veraset ve intikal vergisine esas değeri
Makalemizin konusunu teşkil eden veraseten intikal eden hisse senetlerinin veraset ve intikal vergisi matrahına ve tarhiyata ilişkin düzenlemeleri içeren 7338 Sayılı VİVK’nun 10. maddesi aşağıdaki gibidir.
Veraset ve İntikal Vergisinin matrahı, intikal eden malların Vergi Usul Kanununa göre bulunan değerleridir.   
Mükellefler ilk tarhiyatta nazara alınmak üzere Veraset ve İntikal Vergisi mevzuuna giren malları aşağıda belirtilen değerleme ölçülerinden faydalanarak, belirtilmeyenler bakımından ise Vergi Usul Kanununun servetleri değerleme ile ilgili 3 üncü bölümündeki esaslara göre değerlemekve beyannamelerinde göstermek zorundadırlar.   
a)     
b)     ...
c)     ...
d)     Esham; borsada kayıtlı ise ölüm tarihine takaddüm eden üç yıl içindeki en son muamele değeri ile değerlenir. Borsada kayıtlı değil ise veya kayıtlı olup da üç yıl içinde muamele görmemiş ise itibari değerledeğerlenir.
d)
e)      ...
f)      ...
g)     ..
İdare yukarıdaki esaslara göre beyan edilen bu değerler üzerinden vergiyi beyannamenin verildiği tarihten itibaren en geç onbeş gün içinde tarh eder. Tarh edilen vergiler intikal eden malların Vergi Usul Kanununa göre bulunacak değerlerine göre ikmal edilir. İlk tarhiyatta nazara alınmak üzere mükellefler tarafından bu maddedeki esaslara göre beyan edilen miktar ile idarece aynı değerleme ölçülerine göre bulunan miktar arasındaki farka ait vergi (gayrimenkuller hariç), vergi ziyaı cezasının yarısı ile birlikte alınır.  
Veraset ve intikal vergisi matrahının tespit edilmesi, diğer vergi türlerindeki matrahın tespit işlemlerine göre daha zor ve güçlükleri bulunan bir konudur. Bu sebeple, diğer vergi türlerinden farklı olarak veraset ve intikal vergisinde iki aşamalı bir vergilendirme rejimi benimsenmiştir. İlk tarhiyat, Veraset ve İntikal Vergisi mevzuuna giren malların kanunun 10. maddesinde belirtilen değerleme ölçülerinden faydalanarak,belirtilmeyenler bakımından ise VUK’nun servetleri değerleme ile ilgili 3 üncü bölümündeki esaslara göre mükelleflerce tespit edilen değer üzerinden yapılmakta, kesin tarhiyat ise İdarece yapılan incelemeye göre sonuçlandırılmaktadır. İlk tarhiyatta nazara alınmak üzere mükellefler tarafından bu maddedeki esaslara göre beyan edilen miktar ile idarece aynı değerleme ölçülerine göre bulunan miktararasında fark bulunması halinde, farka ait vergi (gayrimenkuller hariç), vergi ziyaı cezasının yarısı ile birlikte alınmaktadır.
Mevcut iki aşamalı tarhiyat sistemi ve yukarıda belirtilen kanun hükümlerine göre veraseten intikal eden hisse senetlerinin vergi tarhına esas değerinin mükellef ve idarece tespiti aşağıdaki gibi olacaktır.
a) Veraseten intikal eden borsaya kayıtlı olmayan hisse senedi mirasçılar tarafından ilk tarhiyata esas olmak üzere hangi değerle değerlenecektir?
Bu sorunun cevabı 7338 Sayılı VİVK’nun 10. madde 2. fıkrasında verilmiştir. Fıkrada yer alan “Mükellefler ilk tarhiyatta nazara alınmak üzere Veraset ve İntikal Vergisi mevzuuna giren malları aşağıda belirtilen değerleme ölçülerinden faydalanarak belirtilmeyenler bakımından ise Vergi Usul Kanununun servetleri değerleme ile ilgili 3'üncü bölümündeki esaslara göre değerlemek ve beyannamelerinde göstermek zorundadırlar.” hükmüne göre ve esham, bu fıkranın aşağısında belirtilen (d) bendi kapsamında olduğu için bu bent kapsamında değerlendirilecektir. Bu bentte “… borsada kayıtlı ise ölüm tarihine takaddüm eden üç yıl içindeki en son muamele değeri ile değerlenir. Borsada kayıtlı değil ise veya kayıtlı olup da üç yıl içinde muamele görmemiş ise itibari değerle değerlenir” hükmü vaz edilmiş olduğundan borsada kayıtlı olmayan hisse senedi itibari değerle değerlenecektir. İtibari değer V.U.K.’nun 266. maddesinde her nevi senetlerle esham ve tahvillerin üzerinde yazılı olan değerler olarak tarif edilmiştir.
b) Mükellefler tarafından itibari değerle değerlenerek beyan edilen borsada kayıtlı olmayan hisse senetleri, idarece hangi değerle değerlenecektir?
Bu sorunun cevabı da V.İ.V.K.’nun 10. madde 4. fıkrasında verilmiştir. Fıkrada yeralan “İlk tarhiyatta nazara alınmak üzere mükellefler tarafından bu maddedeki esaslara göre beyan edilen miktar ile idarece aynı değerleme ölçülerine göre bulunan miktar arasındaki farka ait vergi (gayrimenkuller hariç), vergi ziyaı cezasının yarısı ile birlikte alınır.” hükmüne göre, borsada kayıtlı olmayan hisse senetlerinin de 10. madde 2. fıkra (d) bendinde itibari değerle değerleneceği belirtildiği için, idarece yapılacak tarhiyatta borsada kayıtlı olmayan hisse senetlerinin aynı değerleme ölçüsü olan itibari değerle değerlenmesi gerekmektedir.
2- Maliye İdaresi Uygulamaları
Veraseten intikal eden borsada kayıtlı olmayan hisse senetlerinin, veraset ve intikal vergisine esas değerinin tespitine ilişkin olarak Maliye İdaresince yapılan incelemelerde, veraseten intikal eden borsada kayıtlı olmayan hisse senetlerinin emsal bedelle değerlendiği görülmektedir. Bu uygulamanın ise Veraset ve İntikal Vergisi Kanununun vergi tarhına esas matrahın tespitine ilişkin 10. maddesinde, 1318 Sayılı Finansman Kanunu ile günümüzde de uygulanmakta olan hükümleri ihtiva eden değişikliklerin uygulanmasına ilişkin olarak yapılan açıklamaların yer aldığı 16 Seri no.lu Genel Tebliğden kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
16 No.lu Tebliğin hisse senetlerinin değer tespiti ile ilgili bölümünde “ticarî sermayeye dahil olsun olmasın esham (hisse senetleri), borsada kayıtlı ise ölüm tarihine takaddüm eden 3 yıl içindeki en son muamele değeri ile borsa'da kayıtlı değil ise veya kayıtlı olup da ölüm tarihine takaddüm eden 3 yıl içinde muamele görmemiş ise, ilk tarhiyata itibari değerle değerlenecektir. Esham bilâhare Vergi Usul Kanununa göre borsa rayici ile, borsada kayıtlı değil ise emsal bedeli ile değerlenecek ve bulunan bu değer nihaî tarhiyatta esas olarak alınacaktır.açıklaması yapılmıştır. Yukarıda siyah yazılı cümlenin kanunda olmayan, veraset müessesesinin özüne uymayan ve teknik olarak uygulaması bulunmayan bir işlem önermesi sebebiyle aşağıda bu hususlara değinilecektir.  
Tebliğin “ilk tarhiyatı müteakıp yapılacak işlemler” başlıklı bölümde ise; “yukarıda izah olunan değerleme ölçüleri esas alınarak tarh olunan vergiler, intikal eden malların Vergi Usul Kanununun servetleri değerleme ile ilgili bölümündeki esaslardan hareket edilerek bulunacak değerlerine göre ikmal edilecektir.” “Nihaî tarhiyata mesnet teşkil edecek çalışmalar sırasında ilk tarhiyatla ilgili değerleme ölçülerinin yanlış veya eksik kullanıldığı tespit edildiği takdirde bulunacak fark üzerinden vergi….” cezalı olarak alınacaktır açıklamaları yer almaktadır. Tebliğin belirleyici olan ve uygulamada dikkat edilmesi gereken cümlesi, bu cümle olduğu halde Kanunun 10. maddesinin ikinci fıkrasında öngörülmeyen değerlemeler için uygulanması gereken bir yöntem olan servetleri değerleme hükümlerinin kanun metninde değerleme yöntemi gösterilen eshama uygulanmak suretiyle hatalı bir düzenleme yapılmış olup, Maliye İdaresince verilen muktezalarda bu yönde görüş belirtildiği, bazı Danıştay kararlarında da bu yönde verilen kararların onandığı görülmektedir.
Maliye İdaresinin bu uygulaması aşağıda belirtilen sorunlara yol açmaktadır.
a) Veraseten intikal eden hisse senedi, ölüm tarihinde “satılması” halinde emsaline göre haiz olacağı değerle değerlenebilir mi?
Veraseten intikal eden bir iktisadi kıymetin değerinin, ölüm günü itibariyle satılması halinde emsale nazaran haiz olacağı değerle bir tutulması, veraseten devir alınan bir iktisadi kıymetin bir satış işlemi gibi değerlemesi hatanın başlangıcını teşkil etmektedir. Veraset suretiyle bir kıymetin el değiştirmesi tarafların iradi tercihlerine ve serbest piyasanın rayiç belirleme kurallarına tabi bulunmadığından, iktisadi kıymetlerin değerinin tespitinde, tarafların iradi olarak serbest piyasada alınan satılan bir mal üzerinde işlem yapmaları gibi değerlemesi hakkaniyete uygun bulunmamaktadır. Gerçekten kanun koyucunun amacı bu olsaydı örneğin öncelikle gayrimenkullerin emsal değerle değerlenmesi şartı maddede yer alırdı. Oysa ki gerek idare gerekse yargı organlarınca gayrimenkullerin değerinin ticari işletmeye dahil olsun veya olmasın emlak vergisine esas olan değerle değerleneceğini kabul etmekte ve bu değer dışında emsal bedel uygulaması yapılmamaktadır.
b) İdarece yapılan emsal bedel değerlemesine göre ölüm tarihi itibariyle alım satım değeri, hisse senedinin değeri olarak kullanılabilir mi?
Şirket hisselerinin alınıp satılmasında bilindiği üzere altın hisse diye ifade edilen bir kural belirleyici olmakta, bu kurala göre %51’ i temsil eden hisse tutarı için biçilen değerle %51’ in dışındaki hisseler için biçilen değer arasındaki fark işlemin adından da anlaşılacağı üzere altınla, teneke arasındaki fark gibi değerlendirilmektedir. Hasbelkader ölüme bağlı bir işlem sonucu kendisine hisse senedi verilen bir mirasçıya, mirası reddetme hakkı mahfuz olmakla beraber, bu senedin değeri teneke değerinde veya altın değerinde denilmesi mirasçı için olağanüstü bir değer farkı anlamına gelmektedir. Halbuki murisin bu şirkete ortak olmaktaki amacının mirasçı için de cari olması düşünülmelidir. Murisin bu şirkete ortak olmaktaki amacı şirketin kâr etmesi ve kendisine kârdan pay verilmesidir. Mirasçı da hisse senedinin öncelikle kâr payı getirisinin ne olacağını düşünecektir. Bu sebeple aile şirketlerinde, şirket hisselerinin piyasa değerlerinin hissenin şirket içindeki önemi ve ağırlığı bilinmeden değerlemeye tabi tutulması, hem gerçeklere hem de veraset müessesesinin özüne aykırı bulunmaktadır.
c) Hisse senedinin emsal değeri, ölüm tarihi itibariyle çıkarılacak bilanço değerlemesi suretiyle tespit edilebilir mi?
VİK’nun 10. Maddesinin 2. fıkranın (a) bendinde ticari sermayenin değerleme ve beyan yöntemi açıklanırken, (d) bendinde ise eshamın değerleme ve beyan yöntemi açıklanmış bulunmaktadır. Ticari sermaye ile eshamın değerlerinin ayrı bentlerde, farklı yöntemlerle açıklanmış olması, şahsi işletmeler ile sermaye şirketlerinin birbirinden tefrik edildiğini ve farklı kurallara tabi tutulduğunu göstermektedir. Gerçekten murisin ticari defterleri işletme hesabı esasına veya bilanço esasına göre tutulan bir ferdi işletmesi veya adi ortaklığının olması veya bir şahıs ticaret şirketi ortağı olması onun tacir olduğunu ve devredilen değerlerin de ticari sermaye olduğunu göstermekte, devredilen kıymetin esham olması halinde ise murisin tacir olmadığını, portföyünde kıymetli evrak bulundurduğunu göstermektedir. Murisin ticari hüviyeti ve intikal eden kıymetin mahiyeti, farklı ticari organizasyonların varlığını ve bunların değerlerinin farklı yöntemlerle tespit edilmesini gerektirmektedir.
Buna göre muristen devralınan bir ticari işletme mi, yoksa sahibine menkul sermaye iradı sağlayan bir kıymetli evrak mıdır ? Muristen bir şahsi işletme, adi ortaklık veya şahıs ticaret şirketi olan kollektif şirket ortaklığı veya komandit şirketlerdeki komandite ortaklığı intikal ettiği taktirde, bu işletmelerin değeri (a) bendinde açıklanan ticari sermayenin tespit ve beyan yöntemiyle değerlenecek, anonim veya komandit şirketin eshamla temsil edilen paylarının devrinde ise, bu eshamın değeri (d) bendinde açıklanan yöntemle tespit ve beyan edilecektir.
Veraseten intikal eden kıymetler arasında ticari sermaye tespitini gerektiren ticari işletme devralınan hallerde bilanço çıkarılma mecburiyeti, ticari işletme ortağının tacir sıfatının sona ermesi sebebiyle ticari işletmenin hesaplarının kapatılmasını gerektirmekte, ortağın ölümü ortaklık yapısının esaslı bir şekilde değiştirmekte belki de ticari işletmenin tamamen sona ermesi sonucunu doğurmaktadır. Bu sebeple bu işletmelerin değerlemesi esham ile temsil edilen işletmelerin değerlemesinden farklı bulunmaktadır. 
Tüccarlıkla, hisse senedi sahipliği arasında fark gözetmeden, bunlardan veraset yoluyla intikal eden serveti aynı değerleme ölçülerine göre değerleme yapan Maliye İdaresinin bu hatalı işleminin uygulanabilirlik bakımından teknik zorlukları bulunmaktadır. Zira, bir anonim şirketin yüzlerce ortağı olabileceği gibi, bunların hamiline yazılı hisse senedi sahibi olması halinde ortakların kimler olduğunun bilinmesi ve izlenmesi de mümkün olmayabilecektir. Bilanço çıkarmak Vergi Usul Kanununun 186. maddesinde belirtilen envanter çıkarmayı, envanter çıkarmak ise, bilanço günündeki mevcutları, alacakları ve borçları saymak, ölçmek, tartmak ve değerlemek suretiyle kesin bir şekilde tespit etmeyi gerektirmekte, yine bu şirkette ve bu şirketin iştiraki olan şirketlerde aynı tarih itibariyle gelir tablosu oluşturulmadan bilanço çıkarılamayacağı için gelir tablosu hesaplarının da bütün detaylarıyla sonuçlandırılması gerektirmektedir. Bu işletmenin aktifinde iştirakler hesabında bulunabilecek hisse senetleri sebebiyle diğer işletmelere geçişler yapılması mecburiyeti idarenin uygulaması imkansız bir yola girdiğini göstermektedir.
3- Sonuç 
Kanundaki açık hükümler gereğince, mükelleflerin veraset ve intikal vergisine konu malların vergiye esas matrahlarını Kanunun 10. maddesinde belirtilenler için ilgili değerleme ölçülerine göre belirtilmeyenler için ise VUK’nun servetleri değerleme ile ilgili hükümlerine göre tespit ederek beyan etmeleri, Maliye İdaresince yapılacak incelemelerde de aynı değerleme ölçüleri kullanılmak suretiyle ilk tarhiyatla ilgili değerleme ölçülerinin yanlış veya eksik kullanıldığının tespit edildiği durumlarda ek tarhiyat yapılması gerekmektedir.
Hisse senetlerinin değerleme ölçüsü 10. maddede belirtildiği için veraseten intikal eden borsada kayıtlı olmayan hisse senetlerinin, mükelleflerce veraset ve intikal vergisine esas matrahının tespitinde itibari değerle değerlenmesi, idarece yapılacak incelemelerde de mükellefin ilk tarhiyatla ilgili değerleme ölçüsünü yanlış veya eksik kullanılıp kullanılmadığının tespit edilmesi kanun hükümleri gereğidir. Bu iki hususun teyit edildiği ve idarece itibari değer yerine emsal değer uygulamasının hukuka uygun görülmediğine dair Danıştay vergi dava daireleri kurulunun 28.05.1999 tarih 1998/324 esas, 1999/329 karar sayılı kararında “… idarece, 10. maddenin 2. fıkrasının bentlerinde yazılı değerleme ölçülerine göre fark bulunması gerekir. Olayda ise menkul kıymetler borsasında kote edilen hisse senetlerinin belirtilen fıkranın (d) bendi uyarınca intikalden önceki üç yıl içinde işlem görmemesi nedeniyle itibari değerle değerlenerek beyanı gerektiğinden, idarece maddede belirtilmeyen değerleme ölçüleri için öngörülen Vergi Usul Kanununun servetleri değerleme ile ilgili 3. bölümünde yer alan 294. maddedeki esasa göre vergilendirme yapılması hukuka uygun…” görülmediği belirtilmek suretiyle idare işlemi iptal edilmiştir. (d) bendinin karara gerekçe olan cümlesinde gerek borsada kayıtlı olmayan gerekse kayıtlı olupta (3) yıl içerisinde muamele görmeyen hisse senetlerinin birlikte değerlendirildiğini ifade etmeye gerek bulunmamaktadır. 
İdarece yapılan incelemelerde hisse senetlerinin itibari değer yerine emsal bedelle değerlenmesi, bu konuda ki düzenleyici mevzuat hükümlerine aykırıdır. Hukuki olmayan bu tür uygulamalar ise cebren vergi alma yetkisine sahip olan devletin bu konudaki otoritesine olan güvenin sarsılmasına sebep olduğu gibi, yaşanan ihtilaflar dolayısıyla zaman ve kaynak kaybına da yol açılmaktadır. 

 

DÖVİZ
MALİ AÇIKLAMALARA ÜYELİK
E-Mail
MALİ TAKVİM